Yardım Her Zaman Yanıbaşımızda

Robin Williams’ım intiharından sonra, özel hayatı ve sağlık durumu ile ilgili detaylar ortaya çıktığında,  birçoğumuz şaşkınlık yaşadık. Çünkü Robin Williams kahkaha ve komedi ile ilişkilendirdiğimiz başarılı bir karakterdi. Böyle birinin hayatında intihar, depresyon, bipolar bozukluk, bağımlılık, madde kullanım ve Parkinson hastalığını içeren oldukca karışık ve dramatik bir tabloyu keşfetmek tüm dünya genelinde bu konuların tartışılması konuşulması zeminini hazırladı. Duygusal güçlükler, psikolojik sorunlar  çoğumuzun konuşmaktan kaçındığı konulardır ancak nadir rastlanan durumlar değildir.  Robin Williams’da olduğu gibi, hiçbirimiz psikolojik sorunlara ve psikiyatrik rahatsızlıklara karşı bağışıklı değiliz.

Öncelikle Parkinson hastalığını bir iki kelimeyle haddim olmayarak anlatmak istiyorum.

Parkinson hastalığı ilerleyici bir sinir sistemi hastalığıdır,  genelde 50 yaşından sonra ortaya çıkar, sebebi henüz bilinmemektedir. Aslında beynin küçük bir bölgesinde oluşsa da önemli sonuçlara sebep olur. Bu hastalıkta dopamin üreten hücreler hasar görür ve kaybedilir. Dopamin vücut hareketlerini kontrol eden, diğer beyin bölgeleri arasında mesajlar ileten bir kimyasaldır. Dopamin yetersizse sinir hücreleri doğru şekilde çalışmaz ve beyin mesajlarını aktaramaz; böylece Parkinson semptomları ortaya çıkar. Hastalığın temel belirtileri titreme, sertlik ve hareketlerin yavaşlamasıdır. Daha sonraki aşamalarda hastalık  hafıza ve düşünme yeteneklerini etkilemeye başlar ve bunamaya kadar varan bir tablo ortaya çıkar.

Bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmalar dopaminin vücut hareketlerinin kontrolü yanısıra, mutluluk ve tatmin duygusu ile de ilişkili bir kimyasal olduğunu göstermektedir . Dopamin biz birşeyler başardığımızda  salgılanır, böylece  mutluluk ve tatminkarlık hissetmemizi sağlar. Yeterince dopamin salgılanmadığında ise kendimizi mutlu hissedemeyiz; bu da klasik bir depresyon belirtisidir. Depresyon, Parkinson’a eşlik eden en önemli semptomlardan biridir.

Olaya bir de başka açıdan bakalım. Mutlu hissetmemize yardımcı olan dopamin sistemi, bağımlılıkla da ilişkilidir. Bazı maddeler (sigara, alkol, kokain, esrar vb) yapay olarak beynimizdeki dopamin salınımını arttırır. Fakat bu maddeler sürekli kullanıldıkça  beyin artık uyarılamaz ve dopamin salgılayamaz ve kişi mutlu hissedebilmek için kullandığı maddenin dozunu arttırmak zorunda kalır. Klinik depresyonu olan kişiler, bu maddelerin kendi beyinlerinde ve sinir sistemleri üzerinde etkisini keşfedip, kendilerini tedavi etme yoluna gidebilirler. Ancak bağımlılık yaratan maddelerle kendini tedavi yöntemi, çok vahim sonuçlar doğurur. Robin Williams vakasına baktığımızda kokainden, stimulant (uyarıcı) ilaçlara , alkolden, depresyon ilaçlarına kadar ciddi bir bağımlılık problemi görüyoruz. Ağır depresyonu olan bireyler, vücutlarında birşeylerin yanlış çalıştığının farkındadır, bunu bağımlılık yaratan maddelerle çözmeye çalışmak kısa bir rahatlama sağlar ama bu geçici çözüm uzun dönemde çok ciddi sorunlar ortaya çıkarır.

Madde bağımlılığı ve depresyon ile birlikte yaşamak çok zor bir durumdur. Robin Williams’ın hayatının en azından 40 yılını bu sorunlarla mücadele ederek geçirdiğini görüyoruz. Bu süreç içersinde bir aile kurup çoluk çocuk sahibi olmuş, kariyerinde en tepelere çıkmış ama hep psikolojik sorunları ile mücadele etmiş.

Depresyon bazen hayatımızın bir gerçeğidir, sık rastlanır ve tedavi edilebilir bir durumdur . Genelde ergenlik döneminde başlar, tedavi edilmeden atlatılan her depresyon atağı, gelecek için yüksek risk oluşturur. Depresyon, Parkinson hastalığı ve madde kötüye kullanımı beyin işleyişimizde birşeylerin yolunda gitmemesi ile ilgilidir yani  beyin hastalığıdır. Kendimizi ve sevdiklerimizi bunlardan korumak için ise yeterince bilgi sahibi olmamız gerekir.

Çevre, sosyal faktörler ve hayatımızdaki stres  depresyon açısından önemli bir rol oynar. Ebeveynlerimizden aldığımız genler ve biyolojik faktörler de, psikolojik ve sosyal etkenler gibi depresyondan sorumlu olabilir. Depresyon Kanada da 2 milyondan fazla ergeni  etkiliyor ve onların intihar etme riskini arttırıyor. Her yıl yaklaşık 4.000 Kanada’lı intihar ederek hayatını sonlandırıyor[iv]. Çocuk ve ergenlerde depresyon daha da tehlikeli bir durum olabilir, çünkü bu yaşlarda intihar riski daha yüksektir. İstatistiklere baktığımızda, 10-20 yaşlarında ölümlerin en önemli ikinci nedeninin intihar  olduğunu görüyoruz. Kanada da yaşayan insanlar olarak, biz Türkler de bu istatistiki rakamlara dahiliz.

Robin Williams vakasına baktığımızda, bağımlılık problemini ve kalp hastalığını ailesi ve yakınlarıyla paylaştığını  ama depresyonu  hiç kimseyle açıkca konuşmamış olduğunu görüyoruz. Bu bir tesadüf değil. Çoğu durumda kişiler kendilerinde var olan psikolojik problemleri tanımlamakta zorlanabilirler. Bu durumun farkına varsalar da bunu diğerleriyle paylaşmak kolay değildir. Birçok kişi çevrenin vereceği tepkiden çekinebilir,  bunu zayıflık yetersizlik gibi algılayabilir.

Robin Williams’ı öldüren kalp yada Parkinson hastalığı değildi. Bu hastalıklara rağmen hayatına devam edebilirdi. Michael J. Fox bu konuda güzel bir örnek. Kendisi 1991 yılında Parkinson hastalığı teşhisi almasına rağmen, mücadeleyi hiç bırakmadı. Hem aile hayatını hem de kariyerini başarılı bir şekilde sürdürebildi.

İntihar etme davranışı bir krizdir ve her kriz gibi doğru yönetilirse gelir geçer. Önemli olan doğru yerden, doğru şekilde yardım almaktır. Alkol, uyarıcı ilaçlar bazen geçici iyilik sağlayabilir ama depresyonu tetikleyen psikolojik sorunlar çözümlenemedikçe risk devam eder. Yardım her zaman vardır, önemli olan bu yardımı aramak ve ona ulaşmaktır. Aşağıda bu konuda yardım alabileceğiniz kaynaklar sıralanmıştır.

Filiz Doğan

Kaynaklar